ODTÜ 3. Ulusal Uygulamalı Etik Kongresi Açılış Panelinde değerli akademisyen ve araştırmacı meslektaşlarım/hocalarım Prof. Dr. Çiler Dursun (Ankara Üniversitesi, Iletisim Fakültesi), Prof. Dr. Gülriz Uygur (Anakar Üniversitesi, Hukuk Fakületsi) ve Prof. Dr. Nüket Örnek Büken (Hacettepe Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Tıp Tarihi ve Etik) ile Dr. Barış Parkan’ın (ODTÜ, Felsefe) aşağıdaki sorularına birlikte cevap verdik.
Bilim, Teknoloji ve Toplum çerçevesinde toplanan konuların yakıcılığından dolayı oldukça verimli ve keyifli geçen konferansdı. Emeği geçen herkese çok teşekkür ederim.
ODTÜ 3. Ulusal Uygulamalı Etik Kongresi Açılış Panelinin videosu:
[youtube https://www.youtube.com/watch?v=Q2tRTbjna80&w=1186&h=667]
Bilim ve Teknoloji çalışmalarının inter-disipliner bir alan olarak ele aldığı temel konular nelerdir?
Sosyal iletişim yöntemleri, yasal/ siyasi kurumlar ve sivil toplum örgütleri teknolojik gelişmelerle aynı hızda kendilerini dönüştürebiliyor mu? Bu gelişmeleri etik farkındalık içinde /”optimal” bir şekilde yakalayıp değerlendirebiliyor muyuz? En büyük zorlanmalar hangi alanlarda neden yaşanıyor?
Eski kavramsal etik çerçevenin yeterli kalmadığı durumlar ortaya çıkıyor mu? Örneğin biyoetik alanında temel ilkeler nelerdir? Teknolojik gelişmeler ışığında bu kavramlar (otonomi, aydınlatılmış onam, agency) yeterli kalıyor mu?
Daha genel olarak (Marxist bir açıdan) teknoloji ile insanın birbirini karşılıklı dönüştürdüğü ve bu şekilde üretim şekilleri evrildikçe insanın “doğasının” da değişim geçirdiğini göz önünde bulundurursak, insanın “ne”liğinin radikal bir şekilde dönüşmekte olduğunu söyleyebilir miyiz?
İnsan ve teknik obje arasındaki ilişkinin şekillenmesinde özne/nesne ilişkisine ne oluyor? Öznenin yeri değişiyor mu? Nesne özneleşiyor mu? Birey ve teknik obje arasındaki diğer sosyal aracılar kimlerdir ve nasıl bir rol oynuyorlar?
Bu dönüşümler esnasında karar verme süreçleri kamuya açık bir şekilde gerçekleşebiliyor mu?
Bilginin üretimde ve bilgi birikiminin sermaye birikiminde ve sınıf ayrımında gittikçe daha önemli bir rol oynadığı çağımızda, bilgi paylaşımı, bilim iletişimi, verilerin gizliliği ve kontrolü gibi konularda ne gibi farkındalıklar geliştirmeliyiz?
Yaşam standartları ile beraber yaşamsal beklentiler değişiyor mu? Bu bağlamda insan haklarının yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor mu? Mesela bir “hak enflasyonu” sorunu gündeme gelir mi?
Bir yanda bilim ve teknoloji hızla gelişirken, öte yanda gerçekliğin gittikçe önemini kaybettiği bir post-hakikat ortamı, sahte haberlerin, “hurafelerin” yaygınlığı, dini muhafazakarlığın tırmanışı gibi olgular ışığında, bilimin toplumla ilişkisini kuracak kültürel “çeviri” ve/ya entegrasyon nasıl olanaklı kılınabilir?
Özellikle/öncelikle kadınları (ama aslında elbette bütün insanları) ilgilendiren bir konu olan insan geliştirme ve üreme teknolojilerindeki gelişmeler ve yenilikler nelerdir? Bu gelişmelerin getirdiği etik ve yasal sorunlar nelerdir?
Türkiye’de ve dünyada üreme ve biyoteknoloji politikaları nelerdir? Bu konuları anlamada ve tartışmada Foucault’nun biyopolitika kavramı aydınlatıcı olur mu?
Hukuk ve tıptan örneklerle üreme ve insan geliştirme politikalarının kadınlar üzerindeki olumlu/olumsuz etkilerini daha somut bir şekilde ele alabilir miyiz?
Sorumlu inovasyon ve teknoloji değerlendirme konularında farkında olunması gereken ilkeler ve uygulamada gözlemlediğiniz ihmaller nelerdir?
İnsan geliştirme karşıtları ve transhumanistler arasındaki tartışmanın odak noktası nedir?
Bütün insanlar bu gelişmelerden eşit bir şekilde pay alamadığı koşulda, sınıf ayrımının insan türünün “ne”liğine dair daha derin implikasyonları olabilir mi?
Toplumsal değerler, ekonomi, siyaset, kültür, bilim ve teknoloji karşılıklı bir ilişki içinde mi gelişmekte? Yoksa orantısız bir gelişme, bir alanın diğeri üzerinde hegemonyası ya da bir alanın bir diğerini çarpıtması gibi durumlara işaret edilebilir mi?